de Charlus'ün de adı geçiyordu; Robert muhtemelen, Gilberte'e Charlie'nin sözünü etmemekle birlikte, kemancıdan öğrendiklerini karısına şu veya bu şekilde anlatmadan edememişti. Charlie eski hamisine nefretle saldırıyordu. Gilberte'in hoşlandığı bu sohbetler, adını çok eskiden ilk kez kendisinden duyduğum Albertine'in de, sınıf arkadaşı oldukları sıralar, bu tür eğilimleri olup olmadığını sorma imkânı tanıdı bana. Gilberte bu konuda bana bilgi veremedi. Zaten bu konu uzun süredir ilgimi çekmiyordu. Ama tıpkı hafızasını kaybettiği halde, ara sıra, ölmüş olan oğlunu soran bir ihtiyar gibi, ben de düşünmeden bu konuda soru sormaya devam ediyordum.

Ayrıntıya girmeden değinmek istediğim garip bir durum da, o dönemde, Albertine'in bütün sevdiklerinin, ona istediklerini yaptırabilecek kişilerin, benimle dost olmak ya da hiç olmazsa ilişki kurmak için ricada bulunmaları, hattâ yalvarmalarıydı. Artık bana Albertine'i geri göndermesi için Mme Bontemps'a para teklif etmem gerekmezdi. Bu değişimin, artık hiçbir işe yaramayacağı bir zamanda gerçekleşmesi beni çok üzüyordu; üzüntümün sebebi şimdi Touraine'den değil, öbür dünyadan kalkıp gelecek olsa sevinmeyeceğim Albertine değil, âşık olduğum ve göremediğim başka bir genç kadındı. Sevdiğim kadın ölse veya aşkım sona erse, bizi bir araya getirebilecek olan herkesin emrime amade olacağını düşünüyordum. Bu arada, onları etkilemek için nafile uğraşıyordum; oysa sevmenin, tıpkı masallardaki büyüler gibi bir büyü olduğunu ve büyü kaldırılıncaya kadar hiçbir şey yapılamayacağını tecrübeyle öğrenmiş olmam gerekirdi –tecrübeyle öğrenmek mümkünse eğer.

"Ne tesadüf, şu sıralar okuduğum kitapta da bu konulara değiniliyor" dedi Gilberte. (Robert'e o esrarengiz, "İkimiz çok iyi anlaşırdık," cümlesinden söz ettim. Hatırlamadığını ve zaten özel bir anlamı olmadığını söyledi.)

"Akrabalarımın seviyesine ulaşmak amacıyla gömüldüğüm eski bir Balzac: Altın Gözlü Kız. Ama abes, inanılmaz, kâbus gibi bir şey. Üstelik bir kadın belki başka bir kadın tarafından bu şekilde denetlenebilir, ama bir erkek tarafından, asla." - "Yanılıyorsunuz, tanıdığım bir kadın, sevdiği erkek tarafından resmen hapsedilmişti; hiç kimseyle görüşemiyor, sokağa ancak vefalı hizmetkârlar eşliğinde çıkabiliyordu." - "Sizin gibi iyi yürekli bir insan, böyle bir olay karşısında dehşete kapılmış olmalı. Biliyor musunuz, Robert'le, sizin evlenmeniz gerektiğini konuşuyorduk. Karınız sizin hastalığınızı iyileştirir, siz de onu mutlu ederdiniz." - "İmkânsız, ben çok huysuzumdur." - "Nereden çıkardınız bunu!" - "Ciddiyim. Ayrıca, bir aralar nişanlıydım, ama evlenmeye karar veremedim bir türlü (sonunda nişanlım, benim kararsız ve sorunlu kişiliğim yüzünden evlenmekten kendisi vazgeçti)." Artık sadece dışarıdan baktığım Albertine'le maceramı, gerçekten de bu aşırı basit görüntüsüyle algılıyordum.

Odama çıktığımda, mosmor bir pencerenin içindeki yeşilliklerin ortasında beni beklermiş gibi görünen Combray Kilisesi'ni tekrar bir kez bile ziyaret etmediğimi düşünüp üzüldüm.

"Ne yapalım, o zamana kadar ölmezsem, başka sefere giderim," diyordum kendi kendime; tek engel olarak kendi ölümümü görüyor, ben doğmadan önce uzun süre var olmuş, ben öldükten sonra da uzun süre var olacağını zannettiğim kilisenin yok olabileceğini hayalimden geçirmiyordum.

Bir gün, her şeye rağmen Gilberte'e Albertine'den söz açıp, onun kadınlardan hoşlanıp hoşlanmadığım sordum. "Yo! Katiyen." - "Ama bir zamanlar onun tuhaf bir kız olduğunu söylerdiniz." - "Ben öyle mi demişim? Yanılıyor olmalısınız. Hiç sanmıyorum ama, söylemişsem de, aksine delikanlılarla flörtlerini kastetmişimdir. Zaten o yaşta flörtleri de pek ileri gitmiyordu herhalde." Acaba Gilberte, Albertine'in anlattıklarına inanılacak olursa, kendisinin kadınlardan hoşlandığını ve Albertine'e kur yaptığını gizlemek için mi böyle söylüyordu? Yoksa Albertine'i sevip kıskanmış olduğumu biliyordu da (başkaları çoğunlukla hayatımız hakkında tahminlerimizden çok daha fazla bilgi sahibidir çünkü), onu hâlâ sevdiğimi, kıskandığımı zannederek (başkaları, hakkımızda zannettiğimizden çok daha fazla şey bilmenin yanı sıra, varsayımlarında aşırıya kaçabilir ve biz onların hiçbir tahminde bulunmadıkları için yanıldıklarını zannederken abartılı tahminlerde bulunmalarından ötürü yanılabilirler), iyi yürekliliğinden ötürü, kıskanan kişilere hep yapıldığı gibi gözümün önüne bir perde mi çekmeye çalışıyordu? Sebebi ne olursa olsun, Gilberte'in, eski "tuhaf bir kız" yorumuyla başlayıp bugünkü ahlâklı yaşayış iddiasıyla sonuçlanan sözlerinin izlediği yol, Albertine'in, sonunda neredeyse Gilberte'le bir macera yaşadıklarını itiraf etmesiyle noktalanan iddialarının izlediği yolun tam tersiydi. Albertine'in bu itirafı, beni Andree'nin söyledikleri kadar şaşırtmıştı, çünkü küçük çetenin bütün üyeleriyle ilgili olarak, daha onları tanımadan, ahlâksız olduklarını düşünmüştüm; ardından, son derece yoz sandığımız bir çevrede, namuslu, aşkın gerçeklerinden neredeyse habersiz bir kız bulduğumuzda çoğunlukla olduğu gibi, tahminlerimde yanıldığımı fark etmiştim. Sonra aynı yolu ters yönde katedip başlangıçtaki tahminlerimin doğruluğuna hükmetmiştim. Ama belki de Albertine, nasıl Balbec'te erdemliliğiyle beni etkilemek istediyse, Paris'te de ahlâksızlığıyla etkilemek istediği için, olduğundan daha tecrübeli görünmek amacıyla öyle söylemişti. Ya da kendisine kadınlardan hoşlanan kadınlardan söz ettiğimde, nasıl bir sohbet sırasında Fourier veya Tobolsk adları geçtiğinde, daha önce hiç duymamış olsak da, bilgiç bir havaya bürünürsek, bu konudaki cehaletini açığa vurmak istememişti belki. Onun "beş yıldız" olmadığını düşünen Mlle Vinteuil'ün arkadaşıyla ve Andree'yle yan yana, ama aralarında aşılmaz bir duvarla yaşamış ve gerçeği daha sonraları öğrenip –bir edebiyatçıyla evlenip kültürünü geliştirmeye çalışan bir kadın misali– sırf sorularıma cevap vererek beni memnun edebilmek amacıyla bilgi edinmiş ve sorularımın kıskançlıktan kaynaklandığını anlayınca da yüz seksen derecelik bir dönüş yapmış olabilirdi. Ya da bana yalan söyleyen, Gilberte'ti. Hattâ Robert'in, Gilberte'le asıl ilgi alanını hedefleyerek flört ederken, onun kadınlardan nefret etmediğini öğrenip, şimdi başka yerlerde aradığı hazzı bulmayı umarak onunla evlenmiş olabileceği bile geçti aklımdan. Bu varsayımlardan hiçbiri abes değildi, çünkü Odette'in kızı ya da küçük çetenin üyeleri gibi kadınlarda öyle çeşitli eğilimler, aynı anda olmasa bile dönüşümlü olarak bulunur ki, bir kadınla ilişkideyken kolaylıkla bir erkeğe sırılsıklam âşık olabilirler; gerçek ve belirleyici eğilimi tanımlamak zordur.

Gilberte'ten, hâlâ okumakta olduğu için, Altın Gözlü Kız'ı ödünç almak istemedim. Fakat evinde geçirdiğim son akşam, uykuya dalmadan önce okumam için verdiği bir kitap, üzerimde, kalıcı olmamakla birlikte epeyce güçlü ve karışık bir etki yarattı. Goncourt kardeşlerin günlüğünün yeni bir cildiydi.

Mumu söndürmeden önce, aşağıda aktaracağım bölümü okuduğumda, bir zamanlar Guermantes tarafında sezdiğim, son akşamına –yola çıkış öncesinde, noktalanacak olan alışkanlıkların verdiği uyuşukluktan sıyrılıp kendimizi yargılamaya çalıştığımız akşamlardan biri– geldiğim bu ziyaret sırasında pekişen bir gerçek, yani edebi yetenekten yoksun oluşum, bana pek de hayıflanacak bir şey değilmiş, edebiyat derin gerçekleri ortaya koymuyormuş gibi göründü; aynı zamanda, edebiyatın zannettiğimden farklı olmasına da üzülüyordum.